ENG
ENG
Beklentide Olmak Ne Demek?

Beklentide Olmak Ne Demek?

“Beklenti” genel anlamıyla hayatımızdaki olayların, ilişkilerin, kısacası gerçekliğimizin olduğundan farklı bir şekilde olmasını istemektir. Hatta istemenin ötesinde bunun farklı olması gerektiğine inanmaktır. Yani hayatı değiştirmek istemek, gerçeği kabul etmemek ve gerçeğe direnmektir.

Çok masum gibi görünen beklentiler hayatımızı zindana çevirebilir. Hepimizin hayatında karşılaştığı bazı durumlardan örnekler vermek istiyorum:

  • “Başıma istemediğim şeyler gelmemeli.”

Şimdi burada çok saf bir niyet olduğunu görebiliyoruz. Yani “Her şey benim istediğim gibi olmalı, her an herkes benim emrimde olmalı, hayat istediğim gibi gitmeli” gibi bir umut, bir beklenti. Bunun gerçekçi olmadığını hepimiz biliyoruz. İnsan olarak çıktığımız bu yolculukta zorlukları görebilmek, aynı zamanda kendimizi tanıyabilmek, değer verdiğimiz şeyleri; önceliklerimizi görebilmek için bir şeylerin yolunda gitmemesi de önemlidir. Olaylar istediğimiz şekilde gitmediğinde, tekrar durum değerlendirmesi yapabilmemiz için kendimizi ve hayatı tanıyabilmemiz için bir fırsat doğar. Her şeyin yumuşak, her şeyin pürüzsüz olduğu bir dünyada hep bizim isteklerimiz karşılanırsa o zaman, başkalarının karşılanmayan istekleri ne olacak?

Hayatın hep istediğimiz şekilde rahatça akıp gitmesini, hiçbir sorunla karşılaşmamayı beklemek insan için gerçekçi ve faydalı bir düşünce değildir. Başkalarını devamlı değiştirmeye çalışmamızı, hayata direnmemizi beraberinde getirir. Bu da tabii ki enerjimizi alır ve bizi yorar. 

  • “Herkes Beni Sevmeli”

Bu da çok yaşadığımız başka bir beklenti türüdür. Şahsen uzun yıllar kendimin de muzdarip olduğu bu durum herkesin dediğini yapmak, herkesle uyumlu olmaya çalışmak gibi yerlere götürüyor insanı. Bu da imkansızı yapmaya çalışmak olduğu için çok yorucu ve enerjimizi emiyor. Bu beklentiyi bu şekilde dışarıdan bakıp fark ettiğimizde daha özgürleşip rahatlıyoruz. Bizi sevenler olduğu kadar sevmeyenler de olabileceğini kabul edince işin rengi biraz değişiyor. Kendimizin de çok sevdiğimiz, az sevdiğimiz ya da belki gıcık olduğumuz insanlar var değil mi? Başkalarının niye olmasın? Ve biz belki de bazılarının gıcık olduğu insanlardan olabiliriz. Bunun bizim sağlığımızla, var oluşumuzla direkt bir ilişkisi yok. Yani sanki birisi bizi sevmediğinde varlığımız da sona erecekmiş gibi gerçek dışı bir senaryoya indirgemek mutsuzluk getirir. Aynı zamanda huzursuzluğun, yalnızlığın, yalnızlık hissinin, terk edilmek hissinin kapılarını da açar.

  • “Herkes Benimle Aynı Fikirde Olmalı”

Bir başka beklenti türü de bu.

  • “İnsanlar benimle hep aynı fikirde olmalı”
  • “Ne dersem kabul edilmeli”
  • “Söylediklerim alkışlanmalı”
  • “Benim önerilerim hep ön planda kabul edilmeli”
  • “Hiç kimse bana itiraz etmemeli”
  • “İtiraz ederse bu beni sevmiyor anlamına gelir.”

Gibi varsayımlar hepsi aynı beklentinin enerjimizi tüketecek alt başlıkları. Halbuki dünyadaki insan sayısı kadar farklı görüş, hayata bakış olduğunu biliyoruz. Yetiştiğimiz ortam, gittiğimiz okullar, birlikte olduğumuz insanlar bizim zihin yapımızı ve varlığımızı şekillendiriyor. O yüzden de hepimiz birbirimizden farklı ve biriciğiz. Bu durumda fikirlerin çatışması kadar doğal bir şey olamaz. Böyle bir durumla karşılaştığımızda bunu olduğu gibi kabul edip yolumuza devam etmek bize enerjimizi ve verimliliğimizi geri verir.

  • “İnsanlar beni anlamalı, ben söylemeden de ne istediğimi bilmeli.”

Bu da diğer bir gerçek dışı beklenti. Yaşadığımız yoğun dünyada herkesin yaşam koşulları içerisinde belli bir mücadelede olduğunu biliyoruz. Hepimizin hayata farklı bir bakış açısı var. Birbirini farklı şekilde dinleme yöntemi var. İnsanlar genellikle karşısındakini dinlerken, aslında kendi kafasından bambaşka düşünceler geçebiliyor. Eğer kendi üzerinde bu konuda özellikle çalışmamışsa, dinleme becerilerini kazanmak için bir çaba göstermemişse, özel bir farkındalığı yoksa karşısındakinin ruh halini ve isteklerini tam olarak algılayamayabilir. İyi niyetle de olsa karşısındakini dinlediğini zannederken onu kaçırabilir.

Başkalarını değiştirmemiz mümkün olmadığı için, duygularımızı duyurmak isteklerimizi anlatmak bizim sorumluluğumuzda. O yüzden sakin durarak, anda kalarak kendimizi net bir şekilde ifade etmek iletişimin ön koşulu. Sesimizi en iyi duyuracak formülle, karşımızdakinin koşulları da dikkate alarak durumuzu açıkça ve çekinmeden anlatmalıyız. Başkalarının zihnimizi okumasını beklemeden isteklerimizi açıkça söylemek her zaman önceliğimiz olmalı.

Bununla birlikte, tabii ki ne derseniz deyin sizi anlamamaya kendini şartlandırmış, kendi dünya görüşünde hem ısrar eden hem de sizi duymak istemeyen insanlar da olabilir. Bu gerçeği de görüp ona göre devam etmekte yarar var. 

 

 Sonuçta bütün bu beklentiler gördüğünüz gibi hayatı, insanları değiştirmek üzerine kurulu ve bir şekilde var olanı gerçeğe direnmek anlamına geliyor.  Halbuki beklentimiz gerçekleşmediğinde de dünyanın sonu gelmiyor. Yaşamın büyük planı içerisinde olanın ve olmayanın bir sebebi var. Beklentilerimiz gerçekleşmediği zaman yapacağımız şey elimizde var olana yoğunlaşmak ve kıymetini fark etmek.

Başkalarından beklentileri azaltmak, kendimizden beklentileri ortadan kaldırmak önemli. Tabii burada amaçsızlığı, hedefsizliği kastetmiyorum, “olmazsa olmaz” şeklinde, hayatta bazı şeyleri diretmekten bahsediyorum.

 Bu yazının sonunda Stephen Hawking’den bir söz paylaşmak istiyorum.

“Beklentilerinizi sıfırladığınızda elinizde olanın değerini daha iyi anlarsınız”

 

Sevgiyle kalın, anda kalın.

 

PAYLAŞ
BENİ TAKİP EDİN
Rana Beri