ENG
ENG
Geçmişe Üzülmenin Faydasızlığı

Geçmişe Üzülmenin Faydasızlığı

Bugün sizlerle, birçok öğretide yer alan bir kavrama bakmak istiyorum: GEÇMİŞE ÜZÜLMEK.


Geçmişe üzülmek bize ne getirir, bizden ne götürür?


Geçmişe dair pişmanlıklar ve üzüntüler aslında çok anlamsız.


Çok iyi biliyoruz ki geçmişte yapamadığımızı ya da başaramadığımızı düşündüğümüz her neyse, tümü bir öğrenme sürecinin ve insan olduğumuz gerçeğinin ayrılmaz bir parçası...


“Şunu şunu yapmalıydım.”, “… yapabilirdim.”, “Farklı bir seçim yapsaydım daha iyi olurdu.” gibi düşüncelerin hepsi, kanıtlanmamış birer hipotez değil mi?


Bu ifadelerin içinde aynı zamanda başka bir hipotez daha var ki, bu da “eğer geçmişte seçmediğimiz bir alternatifi seçseydik daha mutlu olacağımız” varsayımıdır. Bunun da kanıtlanması hiçbir zaman mümkün değildir.


Tüm bu varsayımlar aynı zamanda şu noktayı da göz ardı ediyor: İnsan yaşamı boyunca bir öğrenme süreci yaşıyor. 20 yaşındaki bir insanın, tüm bu öğrenme sürecini paldır küldür atlayarak 40 yaşındaki bilinç seviyesine gelmesi mümkün mü?


Zaten böyle bir düşünce, insanın yaşamı boyunca öğrendiği, geliştiği ve evrim yaşadığı gerçeğiyle de taban tabana ters olur.


20 yıl önce o yapmadığımız, o zaman yapamadığımız için yapmadığımızdır. Aslında gerçek, bu kadar sade ve basittir.


Geçmişe takılı kalmak, şu an karşımıza çıkan fırsatları da görmemize engel oluyor.


Geçmişte olan veya olmayana odaklanmak, bizi, bugünü yaşamaktan alıkoyuyor.


Bunun yerine, kendimizi “an’a getirmek” ve gelecekle ilgili varsayım ya da yargılar olmadan yaşamak, en güzel seçenek...


Zaten “kaybedilmiş” gibi görünen, geçmişte her ne varsa, aslında  bundan sonra tüm iç kaynaklarımızı harekete geçirip daha yaratıcı olmamızı ve ruhsal olarak daha da büyümemizi sağlıyor. Değil mi?


Sevgilerimle

PAYLAŞ
BENİ TAKİP EDİN
Rana Beri