ENG
ENG
İç Referansla Yaşamak

İç Referansla Yaşamak

Büyüklü küçüklü, sayısız toplumsal ve sosyal kod, dış referansları oluşturur. Bunların dışına çıktığımızda onaylanmayacağımızı düşünürüz. O yüzden de kendimizi geriye çekip bir başkasının hayatını yaşar gibi yaşarız. 


Kendi hayatımızı yaşamak AN’da kalmakla, AN’da kalarak yaşamaksa iç referanslı bir hayat sürmekle mümkündür. Birbirini besleyip kalıcı hale getiren bu iki süreci şöyle sıralayabiliriz:



  • 1. Özümüzle bağlantıya geçebilmek için AN’da kalmamız gerekir.
  • 2. AN’da kaldığımızda, bize nasıl yaşamamız, nerede ne yapmamız gerektiğini dikte eden dış sesler zihnimizden uzaklaşmaya başlar.
  • 3. Dış referanslar uzaklaştığında, özümüzün ne istediğini duyup dinlemeye başlarız.  
  • 4. İç referanslı yaşamak, özümüzün istediği gibi yaşamaktır. 
  • 5. Özümüzün istediği gibi yaşamaksa, AN’da kalarak yaşamaktır.

 

Özümüzü referans aldığımızda, bazen, kendimizi gitmekle görevli gördüğümüz bir etkinlik için “Burası bana iyi gelmiyor, enerjimi düşürüyor,” deriz kendimize. Bazen, mesela doğa yürüyüşü yaparken, “Bunu yapmak bana iyi geldi, daha sık yapmalıyım,” deriz. Bize neyin iyi gelip gelmediğini fark ederiz. Kimi için makyaj yapmaktır bu, kimi için de spor yapmak ya da kitap okumak. Önemli olan, gerçekte ne istediğinin farkına varıp bize kendimiz gibi yaşadığımızı hissettirecek şeyleri yapmaktır. Yaparken de kimseden onay beklememek ve gelebilecek eleştirileri içselleştirmemektir. 


Diyelim ki, çok yoğun çalıştığımız bir dönemde, annemiz evimize ziyarete gelmek istedi. En az bir hafta bizde kalmak istiyor. 


Dış referans bize hemen şunu söyler: “Annene nasıl gelme dersin? İnsan annesini reddeder mi hiç?” 


Dış referansın kodları çoğunlukla korkudan beslenir. Böyle bir örnekte yaratacağı korku, annemizi kırma, gücendirme korkusu olacaktır. 


Her durumda, önemli olan, istediğimiz şeyi, yaşadığımız korkudan daha çok isteyip istediğimize bakmaktır. Bunun için ne gerekiyor? AN’da kalmak, kendimize objektif bir biçimde bakmak ve yaşadığımız duyguyu, düşünceyi fark etmek. 


Örneğe dönersek, belli ki iş yoğunluğumuzdan ötürü annemizin bizi ziyaret etme isteğini kendimiz için zamansız buluyor ama onu gücendirmekten korktuğumuz için bunu söyleyemiyoruz. Dış referanslardan ötürü bunu ayıp buluyoruz. Annemizin bize kırılacağını varsayıyoruz. 


Bu da bize önemli olanın ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz olduğunu unutturuyor. Çünkü ne söylediğimizi dış referanslar kodluyor. “Annene gelmemesini söylemek ayıp ve kırıcı” diyor. İç referansımızı, yani istediğimiz şeyi tam olarak, en gerçek haliyle nasıl söyleyebileceğimizi unutturuyor.


Mesela “Anneciğim istiyorsan bu hafta tabii ki gel ama işlerimden ötürü sana vakit ayıramam. Sen geldiğinde birlikte gezip eğlenmeyi, dinlenmeyi çok isterim. Eğer bir hafta sonra gelirsen bunların hepsini rahatça yaparız,” diyebilsek, bunu hangi anne kabul etmez?


Ama dış referanslarla hareket ediyorsak, böyle söylemek istediğimiz halde söyleyemiyoruz. Belki yine “Gelme,” diyoruz ama bunu öyle bir söylüyoruz ki, tam da korktuğumuz gibi, annemizin kırılacağına şartlanarak söylüyoruz. O kırılmasa dahi, biz sanki o kırılmış kadar acı çekiyoruz. 


Hâlbuki ne istediğimizi, neden istediğimizi tam söyleyebilsek, annemize çok önem verdiğimizi, ona zaman ayırmak istediğimizi anlatmış olacağız. Yalan söylemiş olmayacağız. Sadece, söyleyeceğimiz şeyi karşı tarafın bizi en iyi duyabileceği şekilde söylemiş olacağız. Ama işte, bunun için önce kendimizi tam duymamız, yani dış referanslardan kurtulmuş olmamız gerekiyor. 


Bunu yapabildiğimiz zaman, yani kendimiz gibi olabildiğimiz zaman karşımızdaki kişiler de kendileri gibi olma rahatlığına kavuşurlar. Biz sonuna kadar gerçek olabildiğimizde, özümüzü referans aldığımızda, onlar da dış referanslarla düşünmeyi bırakıp kendi gerçeklerine ulaşırlar. Çünkü hiçbir şey gerçek kadar güzel değildir. Ve gerçeğe ancak AN’da kalıp iç referansımızla yaşamayı seçerek ulaşabiliriz.

PAYLAŞ
BENİ TAKİP EDİN
Rana Beri